İçeriğe geç

İslâm Ansiklopedisi Evliya Çelebi Maddesi

23 Ekim 2010

Mücteba İlgürel, “Evliya Çelebi”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 11, s. 529-533, İstanbul 1995.

EVLİYA ÇELEBİ

(ö. 1095/1684 [?]) Büyük Türk seyyahı.

Hayatı hakkında bilinenler seyahat hâtıralarını topladığı on ciltlik muazzam eserine dayanır. Tam ve gerçek adı belli değildir. Evliya Çelebi adı muhtemelen lakabından gelmekte olup hocası İmam Evliya Mehmed Efendi’ye nisbetle alınmış olmalıdır. Kırk yılı aşkın bir süre boyunca hemen hemen bütün Osmanlı ülkesini ve diğer memleketleri dolaşarak Türk kültür tarihinde örneğine rastlanmayan büyük bir seyahatname kaleme almış ve günümüzde önemi giderek artan bu eseriyle âdeta bütünleşmiştir.

Eserindeki bilgilere göre 10 Muharrem 1020’de [479] İstanbul’da Unkapanı’nda doğdu. Babası, Seyahatname’nin bazı yerlerinde adı Derviş Mehmed Ağa, Derviş Mehmed Ağa-İ Zıllî şeklinde de geçen Saray-1 Âmire kuyumcubaşısı Derviş Mehmed Zıllî Efendi’dir. Eserinde çoğunlukla mübalağalı haberler vermekten hoşlanan Evliya Çelebi, dünyaya geldiğinde evlerinde yetmiş kadar ulemâ ve meşâyih bulunduğunu, onların manevî yardımlarından dolayı macera dolu hayatında her türlü dert ve sıkıntıdan kolayca kurtulduğunu belirtir. Bunlar herhalde babasının tanınmış bir kişi olduğunu anlatmak için yazılmıştır. Nitekim babasının Kıbrıs adasının fethine katıldığını, Magosa’nın anahtarlarını takdim ettiğini yazması da bu kanaati doğrulamaktadır. Ayrıca I. Ahmed devrinde Kabe’nin oluklarını bizzat imal ederek surre emânetiyle Hicaz’a götürdüğünü. Sultan Ahmed Camii’nin kapı ve pencere tezyinatı İşlerinde çalıştığını, böylece I. Ahmed’İn takdirini kazanarak musâhib-i şehriyârîliğe kadar yükseldiğini de kaydeder. Ataları hakkında ise karışık bilgiler vermektedir. Ailesini Germiyanoğullarfna bağlayıp Hoca Ahmed Yesevî soyundan geldiğini bildirir. Dedeleri arasında bulunduğunu söylediği Yavuz Er (belki de Yavuz Özbek) Fâtih’in bayraktandır. Yavuz Er gaza malından 100 vakıf dükkânla Evliya Çelebi’nin doğduğu evi yaptırmıştır.

Evliya Çelebi’nin ifadelerinden, atalarının Kütahya’da Zereğen mahallesinde ikamet ettikleri, fetihten sonra İstanbul’a gelip yerleştikleri anlaşılmaktadır. Kütahya’daki evlerinden başka ailesine ait Bursa’da İnebey mahallesinde ve Manisa’da birer ev ile Sandıklı’da bir çiftlik Camii’nde Hz. Peygamber’i kalabalık bir cemaatle birlikte görür, heyecana kapılıp Resul-i Ekrem’in elini öperken, “Şefaat yâ Resûlallah” diyecek yerde “Seyahat yâ Resûlallah” der. Hz. Peygamber tebessüm ederek şefaati, seyahati ve ziyareti ona müjdeler; cemaatte bu-lunan ashabın duasını alır; Sa’d b. Ebû Vakkâs da gördüklerini yazması temennisinde bulunur. Bu rüyayı tabir ettirdiği Kasımpaşa Mevlevîhânesi Şeyhi Abdullah Dede’nin, “Sa’d b. Ebû Vakkâs’ın nasihati üzere ibtidâ bizim İstanbul’ca-ğızı tahrir eyle” tavsiyesiyle önce doğduğu ve yaşadığı şehri gezmeye, gördüklerini yazmaya karar verir.

İstanbul’u semt semt gezen ve çeşitli meclislerle kahvehane ve meyhanelere uğrayarak buralar hakkında bilgiler toplayan Evliya Çelebi İstanbul dışına ilk seyahati 1640 yılında Bursa’ya yapar. Babasından izinsiz gittiği Bursa’dan dönüşünde babası ona artık seyahat etme izni verdiği gibi bir seyahatname kaleme almasını da tavsiye etmiştir. Muhtemelen İstanbul’u dolaşırken bu arada ailesinin irtibatı sebebiyle Kütahya, Manisa ve İzmit’e kısa seyahatlerde de bulunmuştu. Evliya Çelebi’nin uzak memleketlere ilk seyahati. Ketenci Ömer Pa-şa’nın Trabzon’a vali tayin edilmesiyle gerçekleşti. Paşanın yanında deniz yoluyla Trabzon’a, oradan da Anapa’ya gitti. Burada iken Azak Kalesinin geri alınması için Serdar Hüseyin Paşa kumandasında yapılan sefere katildi (1641). Seferin neticesiz kalması üzerine Kırım’a gidip Bahadır Han’a misafir oldu. Kışı Bahçesaray’da geçirdi, baharda Azak’ın fethine iştirak etti. Kırım’dan İstanbul’a deniz yoluyla döndü. Ancak bindiği gemi şiddetli fırtına yüzünden batma tehlikesi geçirdi. İstanbul’a vardıktan sonra muhtemelen bu korku dolayısıyla dört yıl kadar seyahate ara verdi. 1645 yılında tekrar yola çıktı. Bu defa Yûsuf Pa-şa’nın ordusu ile birlikte Girit seferine katıldı. Hanya Kalesi’nin fethine şahit olduktan sonra İstanbul’a döndü.

Ertesi yıl Defterdarzâde Mehmed Pa-şa’nın Erzurum beylerbeyiliğine tayin edilmesi üzerine müezzin ve musâhib sıfatıyla onun maiyeti arasına girdi ve yolculuk sırasında bazı Anadolu şehirlerini ziyaret etti. Beylerbeyinin Şuşik seferine katıldı; Tebriz’e dönen Safevî elçisine refakat etti; Azerbaycan ile Gürcistan’ı dolaştı. Baku, Tiflis, Revan, Gümüşhane ve Tortum taraflarını gezdi. Gönye’nin fethiyle Gürcistan seferlerinde bulundu. Görevinden alınıp Kars’a tayin edilen, ancak yeni görevine gitmeyerek İstanbul’a dönmek üzere yola çıkan ve bu arada da âsi paşalarla irtibat kuran Defterdarzâde Mehmed Paşa’nın mektuplarını getirip götürmekle görevlendirilen Evliya Çelebi, bu faaliyetleri sırasında Kara Haydaroğlu Mehmed ve Katırcıoğlu Mehmed gibi Celâli reisleriyle de tanıştı. Vardar Ali Paşa isyanına şahit oldu. Onun İpşir Mustafa Paşa tarafından mağlûp edilişi ve öldürülüşüne de eserinde yer verir. [480]

Ağustos 1648’de beylerbeyi tayin edilen Murtaza Paşa ile birlikte Şam’a giden Evliya Çelebi buradan Suriye ve Filistin’in birçok şehrine görevli olarak seyahat imkânı buldu. Murtaza Paşa’nın Şam’dan Sivas’a nakli üzerine onunla Sivas’a gidip çeşitli vesilelerle Orta ve Doğu Anadolu şehirlerini dolaştıktan sonra İstanbul’a döndü (1650)

Aynı yıl İstanbul’da iken yakından tanıdığı ve aralannda akrabalık bulunduğunu belirttiği Melek Ahmed Paşa’nın sadrazam olması hayatinin en önemli dönüm noktalarından birini teşkil etti. Sadrazamın en yakın adamlarından biri oldu ve bu vesile ile gördüğü olayların iç yüzünü bütün açıklığı ile yazmaktan çekinmedi. Devlet adamlarının durumunu ve tavırlarını, isyanlar ve haksız uygulamalardaki rollerini eserine kaydetti. Melek Ahmed Paşa’nın, malî sıkıntıya çare olmak üzere piyasaya zorla mağşuş akçe sürmeye kalkışmasının yeniçeri ağalarının da katıldığı bir esnaf ayaklanmasına yol açması üzerine görevinden azledilmesi ve Özi beylerbeyiliğine tayini Evliya Çelebi’nin yeniden seyahatine vesile oldu. Paşa ile birlikte Özi’ye gitti, bu arada Rusçuk, Silistre ve Baba-dağı’nı gördü; buralardaki köy ve kasabaların tahririnde bulundu. Melek Ahmed Paşa’nın Rumeli beylerbeyiliği sırasında da onun yanındaydı; ancak paşanın azli üzerine Temmuz 16S3’te İstanbul’a döndü. Uzun bir süre İstanbul’da kaldı; bir ara İpşir Mustafa Paşa’ya mektup götürmek için Konya’ya gitti. Melek Ahmed Paşa’nın Van beylerbeyiliğine tayini üzerine tekrar Anadolu yollarına düşen Evliya Çelebi bu seyahati sırasında Doğu Anadolu’da pek çok yeri dolaşma imkânı buldu; ayrıca çeşitli gö-revlerle İran ve Bağdat taraflarını gezdi. Bunun ardından Melek Ahmed Pa-şa’nın yeniden Özi beylerbeyi olması üzerine onunla gitti ve burada iken Râköczi’ye karşı yapılan sefere katıldığı gibi [481], Kırım Hanı IV. Mehmed Gi-ray’ın yanında Ruslar ile Kazaklar’a karşı yapılan seferlerde de bulundu.

Evliya Çelebi Aralık 1657’de İstanbul’a döndükten bir süre sonra Bursa, Çanakkale ve Gelibolu’yu dolaştı. 1659 yılında kendisine yeni bir seyahat imkânı çıktı. Bu defa Boğdan Voyvodası Stefenitza’yı (Stefanita Lupu) ülkesine götüren kafileye katildi. Âsi Eflak Beyi III. Mihnea’nın te’dib harekâtında ve Kırım süvarileriyle birlikte çeşitli akınlarda bulundu. Edirne’ye dönüşünün hemen ardından Köse Ali Paşa’nın Varad seferine katıldı. Bun-dan sonra Bosna Beylerbeyi Melek Ahmed Paşa’nın yanına gidip Bosna eyaletini dolaştı. Bölgede yapılan çeşitli askerî harekâtlara iştirak etti, ardından Rumeli beylerbeyiliğine getirilen Melek Ahmed Paşa ile birlikte Sofya’ya gitti. Vergi tahsili göreviyle Rumeli’yi dolaştı, bu arada Tımışvar sahrasında Köse Ali Paşa’nın Erdel seferine katıldı (1661). Burada Kırım askerleriyle Erdel’i karış kanş dolaştı. Kışı geçirmek üzere Belgrad’a dönüşünden sonra Arnavutluk’ta “mal tahsili” ile görevlendirildi.
İstanbul’a dönüşünün ardından yeni bir seyahat için fırsat kollayan Evliya Çelebi 1663 yılında Fâzıl Ahmed Paşa’nın Avusturya seferine katıldı. Bu seferin bütün safhalarında bulundu. Uyvar Kalesi’nin fethinden sonra kendi rivayetine göre Bohemya’dan İsveç’e ve Hollanda’ya kadar birçok diyarı dolaşmıştı. Belgrada dönüşünde Hersek’e Sührâb Mehmed Paşa’ya mektup götürdü ve burada Venedik sınırı boylarındaki harekâtlara katildi. Ardından Macaristan’a dönüp Raab Muharebesi’ne şahit oldu ve bu savaş hakkında geniş bilgi verdi [482]. 1664’teVas-var Muahedesi’nden sonra yeni fethedilen kaleleri dolaştığı gibi elçi Kara Mehmed Paşa’nın maiyetinde Vıyana’ya gitti. Viyana’da İmparator I. Leopold ve başkumandan Montecuculli ile görüştüğünü, imparatordan aldığı izin belgesiyle Danimarka, Hollanda ve Brandenburg’a gittiğini yazan Evliya Çelebi birçok ülkeyi gezdiğini belirtirse de bunun doğruluğu şüphelidir.

Evliya Çelebi, bir müddet sonra Kırım yoluyla Kafkasya’ya geçip Volga boylarına çıktığını, bu yöreleri dolaştıktan sonra bir elçilik kafilesine katılarak Azak Kalesi’ne döndüğünü yazar. Kefe’den Bahçesaray’a giderek Âdil Giray’ın bazı seferlerinde bulunan ve Mayıs 1668’de İstanbul’a dönen Evliya Çelebi aynı yılın aralık ayında Edirne, Gûmülcine, Selanik gibi Rumeli şehirlerini gezdi. Anabolu’-dan gemiyle Girit”e geçti. Bu sırada Girit’te Kandiye Kalesi kuşatması sürüyordu. Evliya Çelebi kuşatmanın çeşitli safhalarına şahit oldu.

Seyahatname’sine bu olayları kaydettiği gibi Kandiye Fetih-nâmesi’ni de eserine koydu (VIII, 558). Ayrıca tahrir heyetiyle birlikte Girit’i gezmiş ve burası hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Girit dönüşü Mora’ya geçen Evliya Çelebi Manyot âsilerinin tenkilinde bulundu. Ardından Arnavutluk’a geçerek buradaki şehirleri dolaştı. Aralık 1670′-te İstanbul’a döndü.
Birkaç ay İstanbul’da kalan Evliya Çelebi, uzun zamandır arzu ettiği hac farizasını yerine getirmek üzere tekrar yollara düştü. Bu seyahatini de bir rüyaya bağlamıştır. Kadir gecesi Eyüp Sultan’ın kabrini ziyaret ettikten sonra babasını ve hocası Evliya Mehmed Efendi’yi rüyasında görmüş ve onlar da hacca gitmesini tavsiye etmişlerdi. Evliya Çelebi, dostu Sâilî Celebi, üç yoldaşı ve sekiz kölesiyle Mayıs 1671’ele İstanbul’dan hareket etti. Bu şekilde ilk defa herhangi bir kafileye katılmadan kendi küçük grubu ile uzun bir seyahate çıkıyordu. Gü-zergâhını yine farklı tuttu. Bursa, Kütahya, Afyon’dan İzmir’e, oradan Sakız. Sisam adalarına geçip tekrar Batı Anadolu’ya gitti; Aydın’ı, Menteşe sahillerini, İstanköy ve Rodos adalarını dolaştı. Bu adalar hakkında bilgi verirken Rodos Defterhânesi’nden faydalandı [483].

Rodos’tan Anadolu’ya geçerek daha önce görme fırsatı bulamadığı Güney Anadolu şehirlerini ziyaret edip Adana, Maraş, Ayıntab ve Kilis üzerinden Suriye’ye geçti. Şam’da içinde Beylerbeyi Hüseyin Paşa’nın da bulunduğu kafile ile hacca gitti. Hac güzergâhını ayrıntılı bir şekilde eserinde kaydetti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra Mısır’a geçti. Burada iken bütün bölgeyi, Sudan ve Habeş eyaletlerini gezme imkânını buldu. Muhtemelen Mısır’da kaleme aldığı eserinin X. ve son cildini tamamen bu memleketlere ayırdı. Onun burada on yılı aşkın bir süre kaldığı anlaşılmaktadır. Mısır’da iken Emir Özbek Bey ile dostluk kurmuş ve yazdığı X. cilt onun koleksiyonuna intikal etmiştir. Ancak eserin yaz-maları, I. Mahmud devrinin meşhur Kızlar Ağası Hacı Beşir Ağa’ya hediye edilmek üzere İstanbul’a getirilmiştir.

Seyahatname”nin X. cildi eksik bir şekilde birden bire bitmektedir. Bu sebeple de Evliya Çelebi’nin eserini bir sonuca bağlayamadan vefat ettiği tahmin edilmektedir. Vefat yeri ve tarihi hakkında da kesin bilgi yoktur. Onun ölüm tarihi üzerinde duran M. Cavid Baysun, Seyahatname’nin X. cildinin sonlarındaki bilgilerden hareketle önce bunun 1093 (1682) civarında olabileceğini yazmış (İA, IV, 406), daha sonra bu bilgiyi düzelterek Evliya Çelebi’nin muhtemelen II. Viyana Kuşatmasfnı idrak ettiğini ve 1095 (1684) yılında hayatta bulun-duğunu belirtmiştir [484]. Ayrıca Evliya Çelebi’nin Mısır’dan İstanbul’a döndükten sonra öldüğüne, mezarının Meyyitzâde kabri civarındaki aile kabristanında bulunduğuna dair iddialar da vardır.

Evliya Çelebi hiç evlenmemiştir. Eserindeki bilgilerden iyi ata bindiği, iyi cirit oynadığı, gayet çevik ve hareketli bir insan olduğu, herkesle iyi geçindiği, hoşsohbet, nüktedan olup katıldığı meclislerde sözünü dinlettiği anlaşılmaktadır.

Devlet ricalinden çok tanıdığı olmasına rağmen ikbal hırsına kapılıp mansıp peşinde koşmayarak hayatını seyahate vakfeden Evliya Çelebi, seyahatlerine yardımcı olması için zaman zaman mektup götürüp getirmek, köyleri tahrir etmek, vergi toplamak gibi görevleri kabul etmiştir. Bazan elçi kafilelerine katılarak daha emniyetli bir yolculuk yapma fırsatını değerlendirmiştir. Ailesinin zengin olması, uzun seyahatleri için gerekli kaynağı teminde kolaylık sağlamış olmalıdır. Nitekim seyahatlerinde köleleri, uşakları veya dostları yanında bulunurdu. Yerine getirdiği hizmetler karşılığında aldığı atıyyeler, seferlerde payına düşen ganimetler ve satışlardan elde ettiği kârlar da ona yeni gelirler sağlıyordu. Bazı seyahatlerinde ise katıldığı heyetler sayesinde aşırı masrafı olmuyordu.

Melek Ahmed Paşa’nın Evliya Çelebi’nin seyahatlerinde önemli bir rolü olmuş, gerek sadâretinde gerekse Özi, Bosna, Rumeli, Van, Diyarbekir vilâyeti erindeki beylerbeyiliği esnasında yanından ayrılmamış, Anadolu ve Rumeli’de birçok yeri onun sayesinde gezmiş, bu sebeple kendisine “Melek Ahmed Paşalı” denmiştir. Yarım asra yaklaşan seyahatleri sayesinde engin bir bilgi ve tecrübe sahibi olan Evliya Çelebi edip, şair, aynı zamanda hattat, nakkaş ve musikişinastı. Bu kabiliyetlerini çeşitli yerlerde ispat etmiştir. Nitekim KarahisârI tarzındaki hatları Harem-i Hümâyun’a konmuştu. Ayrıca gezdiği yerlerde gördüğü minyatürlü ve tezhipli kitaplara karşı duyduğu hayranlığa dair eserinde bilgiler vardır. Onun ince ruhlu, zarif ve çe-lebimeşrep bir kişi, kendi ifadesiyle “Ev-liyâ-yı bî-riyâ” olduğu anlaşılmaktadır. Alçak gönüllülüğü sayesinde herkesle iyi geçinmesi dostlarının sayısını çoğaltmıştı. Seyahatlerinde maiyetinde bulunduğu vali ve serdarlarla da arası gayet iyi idi. Ancak onların zaaflarını yakaladığı an bunları belirtmekten de geri durmamıştır.

Evliya Çelebi’nin yazılarında genel olarak bir ifade güzelliği hâkimdir. Üslûbu ise yer yer görülen gramer hatalarına rağmen okuyucuyu cezbeder. Anlatımında rastlanan yazı diline uymayan bazı şekiller, ilgili yöre halkının konuşma dilini verme amacına yönelik olmalıdır. Nitekim Evliya Çelebi gezdiği yerlerdeki halkın diline ve konuşma şekillerine özel bir önem vermektedir. Sade ve samimi ifadesi, konuşur gibi kaleme alınmış cümlelerle herkese hitap etmeyi amaçlamıştır. Bazı araştırmacılar Seyahatnâ-me’yi bir hatırat olarak da görmüşlerdir. Evliya Celebi olaylara çok defa alaycı bir tavırla yaklaşır. Karşılaştığı kimselerin taklidini yapmaktan çekinmez. Bazan naklettiği şeyi daha da renklendirmek için uydurma bir haber veya hadise ortaya atar. Bu arada okuyucunun ilgisini çekmek maksadıyla aklın almayacağı garip olaylara yer verdiği de görülür. Meselâ fillerin geçtiği köyde kadınların fil doğurması, gaipten haber veren mağaralar, çaresiz dertlere çare bulan hekimler vb. olağan üstü şeyler onun üslûp ve anlatım güzelliğine çeşni kattığı gibi, bu tür hikâyelere meraklı geniş kitlelerin ilgisini çekerek bu sayede eserine popüler bir karakter vermeyi de amaçladığı söylenebilir. Ayrıca gezip dolaştığı yerlerde kendisinden iz bırakmak hevesini yaratılışındaki tevazu ile birleştirip bina duvarlarına “Evliya ruhiyçün el-Fâtiha” yazacak kadar latife sahibi idi. [485]

Eserinden anlaşıldığına göre Evliya Çelebi hoşça vakit geçirmeyi seven zevk sahibi bir kimsedir. Anlattığı garip olaylarda ve latifelerde hiç şüphesiz onun bu özelliğinin tesiri vardır. İstanbul’u adım adım dolaşırken mesireler, meyhaneler, saz ve söz âlemlerinin icra edildiği yerler onun uğrak yeri olmuş, buradaki sanatkârlarla tanışarak dost olmuştur. Bazan Kâğıthane’de İstanbul’un eğlence düşkünlerine saz ve söz âlemleriyle ev sahipliği bile yapmıştır.

Evliya Çelebi’nin gezip gördüğü yerleri ve şahit olduğu olayları konu alan on ciltlik seyahatnamesi Türk kültür tarihi bakımından oldukça önemli bir külliyat niteliği taşımaktadır. Seyahatname-i Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi adlarıyla bilinen bu eserin bazı nüshalan Târîh-i Seyyah ismini taşır. Eserin I. cildi İstanbul’a tahsis edilmiştir. II. ciltte Bursa, İzmit, Bartın, Amasra, İnebolu, Sinop, Bafra, Samsun, Giresun ve Trabzon tasvir edilir. Ayrıca Gürcistan, Abaza diyarı, Girit seferi, Hanya Kalesi’nin fethi, Düzce, Bolu, Gerede, Amasya, Niksar, Erzurum, Erzincan ile Şebinkarahisar, Merzifon ve Çorum hakkında bilgi verilir. III. cilt İznik, Eskişehir, İlgın, Konya, Ulukışla, Payas, İskenderun, Antakya, Hama, Humus. Şam. Yafa, Lût denizi. Remle, Gazze ile başlar. Ardından Kayseri, Sivas, Muş, Arapkir, Harput ve Bingöl anlatılır. Burgaz, Pra-vadi, Şumnu. Hezargrad, Rusçuk, Yerkö-yü, Niğbolu şehirleriyle Özt; Köstence. Babadağı, Zağra-i Atık, Filibe. Tatar Pazarcığı, Sofya. Cisr-i Mustafa Paşa, Edirne etraflı şekilde tasvir edilir. IV. ciltte Diyarbekir, Mardin, Bitlis, Van ve İran’da Rûmiye, Tebriz, Hemedan, Kirmanşah hakkında bilgi verilir. V. cilt İran’dan Bağdat’a, oradan Siirt’e ulaşan, İstanbul’a dönerken Tokat’a uğrayan Evliya Çelebi’nin bu yol güzergâhında gördüklerini anlatmasıyla başlar. Ayrıca bu ciltte Özi’-ye gidişi, Varna, İsmail. Akkirman, Ben-der ve buradan katıldığı Lehistan seferi, Ukrayna, Prut ve Kılburun, İstanbul’a döndükten sonra IV. Mehmed ile çıktığı Anadolu seyahati. Celâli reisi Abaza Ha-san Paşa ile ilgili olaylar, Kal’a-i Sultâniyye, Bozcaada. Gelibolu, Bolayır, Keşan, Malkara, Bosna, Üsküp, Manastır gibi yerler anlatılır. VI. cilt. Evliya Çelebi’nin Erdel’e Köse Ali Paşa’nın refakatindeki seferiyle başlayıp Sırbistan, Macaristan ve Romanya ile sürer. Bu ülkelerdeki şehirler etraflı şekilde konu edilir. VII. cilt Kanije, İstolni Belgrad, Belgrad, Kara Mehmed Paşa’nın elçilik heyetiyle Vıya-na’ya gidiş, Viyana’nın ve kalesinin tasviri, Macaristan’a ve Budin’e varış ile Tı-mışvar, Eflak, Boğdan vilâyetlerinin tasviri, Kazak vilâyeti, Kırım. Dağıstan, Kafkas kavimlerinin dil, örf ve âdetlerine ayrılmıştır. VIII. ciltte Azak’tan Kefe, Bahçesaray, Kuburun, Akkirman, İsmail, Babadağı, Hasköy ve Edirne yoluyla İstanbul’a dönüş; tekrar Girit seferine katıl-mak üzere Edirne, Dimetoka, Gümülci-ne. Drama, Selanik yoluyla Mora ve Hanya’ya geçiş; Kandiye fethinde bulunduktan sonra Arnavutluk’a oradan da Yan-ya, Tepedelen, Avlonya, Draç, İlbasan, Ohri, Resne. Manastır, İştip, Cisr-i Mustafa Paşa, Edirne üzerinden İstanbul’a dönüş yer alır. IX. ciltte İstanbul’dan Mekke ile Medine’ye kadar uzanan güzergâhta Batı ve Güney Anadolu ile Suriye şehirleri anlatılır. X. cildin tamamı Mısır’a ayrılmıştır. Mısır’a yakın bölgeler, Nil sahilleri, Sudan ve Habeşistan da burada ele alınmıştır.

Son çalışmalara göre Seyahatnâme’-nin asıl nüshalan Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir. İlk sekiz cildi bilinen esas nüshanın [486] müellif hattı olup olmadığı tartışmalıdır. Bazı araştırmacılar Evliya Çelebi’nin duvar yazılarına bakarak bu nüshaların onun elinden çıktığını belirtirken bazıları bu delilleri yetersiz bulmakta, bunlann Mısır’dan getirilen ve istinsaha esas alınan nüshalar olduğunu ileri sürmektedir [487]. Ayrıca esas nüshada eksik olan IX. cilt için Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi [488], X. cilt için de İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde [489] mevcut nüshaların esas alınabileceği belirtilmektedir. Seyahatname’-nin İlk altı cildi Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshalar [490] esas alınarak basılmış [491], VII ve VIII. ciltler için yine Süley-maniye Kütüphanesi’ndeki yazma [492] esas alınıp birkaç nüsha ile karşılaştırılmak suretiyle Türk Tarih Encümeni’nin öncülüğünde baskıya hazırlanmış [493], IX. cilt, yine Beşir Ağa nüshası ile diğer çeşitli yazmalar mukayese edilerek, bazı Batılı seyyahların eserlerinden yirmi altı adet levha ve Ali Reis’in 1567 yılına ait Ege haritası İle birlikte 1935’te neşredilmiştir. Aynı şekilde X. cilt de Pîrî Reis’in Kitâb-ı Bahriyye’ sindeki Kahire ve İskenderiye haritalarının ilâvesiyle 1938 yılında Maarif Vekâleti tarafından yayımlanmıştır. Baskılar sırasında sansürden dolayı çıkarılan parçalarla naşir ve mürettip hataları oldukça fazladır. Bu bakımdan matbu nüshaların yazma nüshalarla mukayeseli olarak kullanılması mecburiyeti vardır. Öte yandan eserin matbu nüs-haya dayalı kısaltılmış ve sadeleştirilmiş yayımlarına rastlanmakla birlikte bunların ilmî çalışmalarda kullanılmaması gerektiği belirtilmelidir. Seyahatname üzerinde son zamanlarda yapılan ilmî çalışmalar oldukça artmış, bazı bölgelerin müstakil monografileri hazırlandığı gibi dil özellikleri konusunda önemli makaleler de yazılmıştır. [494]

Bibliyografyai in Wien”, IsL, Lll/l (1975), s. 125-131; P. A. MacKay. “The Manuscripts of the Seyahatname of Evliya Çelebi Part I: The Archetype”, a.e., Lll (1975), s. 278-298; Ulrich Haarman, “Evliya Celebis Bericht über die Altertümer von Gize”, Turcica, Vlll, Paris 1976, s. 157-230; Gunnar Jarring, “Evliya Çe-lebi ve Pire’deki Mermer Aslan”, TTK Belleten, XLII/168 (1978), s. 775-779; Fahir İz. “Evliya Çelebi ve Seyahatnamesi”, BÜD, Vll (1979), s. 61-79; Tibor Halası -Kun, “Evliya Çelebi as Linguist”, Harvard ükminian Studies, Uf, Cam-bridge 1979-80, s. 376-382; Zeki Ankan, “Evliya Çelebi’nin Elmalı – Alanya Yolculuğu”, Türklük Araştırmaları Dergisi, sy. 4, İstanbul 1988, s. 185-213; Feridun Emecen, “Evliya Çelebi’nin Manisa’ya Dair Verdiği Bilgilerin Değeri”, a.e., s. 215-223; Nejat Göyünç, “Evliya Çelebi’nin Mardin ve Yöresi Hakkında Yazdıkları”, a.e., s. 225-227; Mustafa İsen, “Edebiyat Tarihimizin Kaynaklarından Evliya Çelebi Seyahatnamesi”, a.e., s. 229-233; Ceval Kaya. “Evliya Çelebi’de Geçen Bir Yer Adı Hakkında”, a.e., s. 235-247; Ercüment Kuran, “XVII. Asır Anadolu Tarihi Kaynağı Olarak Evliya Çelebi”, a.e., s. 249-252; Yücel Özkaya, “Evliya Çelebi Seyahatnamesine Göre Anadolu’daki Şehirlerin Ev, Mahalle Sayısı ve Ticaretleri”, a.e., s. 253-282; Saim Sakaoğlu, ‘Evliya Çelebi’nin Naklettiği Efsanelerin Türk Efsaneleri İçindeki Yeri”, a.e., s. 283-291; İlhan Şahin. “Evliya Çelebi’nin Urfa Hakkında Verdiği Bilgilerin Arşiv Belgeleri Işığında Değerlendirilmesi”, a.e,, s. 293-298; Mustafa Çetin Varlık. “Evliya Çelebi’ye Göre Kütahya ve Bu Bilgilerin Arşiv Belgeleri İle Karşılaştırılması”, a.e., s. 299-308; J. H. Mordtmann -[H. W. Duda], “Evliya Celebi“, ES2 (İng.), li, 717-720; Mahmut Ak, “Coğrafya (Osmanlılar Dönemi)”, DİA, VIII, 65.

Evliya Celebi, Seyahatname, VII, bk. Mukaddime; R. F. Kreutel. Ewlija Celebis Bericht über die Türkische grosbotschaft des Jahres 1665 in Wien, Wien 1956; a.mlf.. “Neues zur Evliya Celebi Forschung”, İsi, XLVI1I (1971), s. 269-279; Bartholcl. İslâm Medeniyeti, s. 76, 235-236; A. Bombaci, La Letteratura Turca, Milano 1969, s. 399-407; Adıvar. Osman/ı Türklerinde İlim, s. 132; Nail Tan. Evliya Çelebi Seyahatnamesi Folklorik Dizin Denemesi, Ankara 1974; Nevzat Gözaydın, Euiiyâ Çelebis Reise in Anatolien uon Elbistan nach Sivas im Jahre 1650, Diss Mainz 1974; K. Kreiser, Edirne İm 17. Jahrhundert nach Euliya Çelebi: ein Beitrag zur Kenntnis der Osmanischen Stadı, FreiİHirg 1975; Evliya Çelebi in Diyar-bekir [495], Leiden 1988; Yüksel Yoldaş Demircanlı. İstanbul Mimarisi İçin Kaynak Olarak Euliya Çelebi Seyahatnamesi, Ankara 1989; R. Mantran, XVI-XVII. Yüzyıl’da İstanbul’da Gündelik Hayat [496]. İstanbul 1991, bk. İndeks; R. Dankoff. An Evliya Çelebi Glossary. Unusuai, Diatectical and Foreign ıvords in the Seyahatname, Harvard 1991; a.mlf., “The Languages of the World accor-ding to Evliya Çelebi”, JTS, XIII (1989), s. 23-32; F. Taeschner, “Osmanlılarda Coğrafya”, TM, II (1928], s. 301-302; J. Deny, “Les Pereg-riiiations du Müezzin Evliya Tchelebi en Roumanie (XVl!e siecle)”, MĞİanges Nicolas lorga, Bucarest 1933, s. 201-215; Fuad Köprülü. “Mısır’da Bektaşilik”, TM, VI (19391, s. 23-29; M. Cavid Baysun, “Evliya Çelebiye Dâir Notlar”, a.e, XII (1955), s. 257-264; a.mlf., “Evliya Celebî”, İA, IV, 400-412; Mihail Guboğlu. “Evlija Celebi: De la Situation politigue, ad-ministrative, militaire, culturelle et artistique dans ies pays roumains (1651-1666)”, SAO, V-VI (1967), s. 3-48; Orhan Saik Gökyay. “Türk-çede Gezi Kitapları”, Aylık Dil ue Edebiyat Dergisi, XXVI[/258 (1973), s. 457-467; Kari Tepty. “Evliya Celebi”

MÜCTEBA İLGÜREL

One Comment leave one →
  1. Emir Tekin permalink
    01 Nisan 2011 21:04

    Evliya Çelebi’nin doğum günü:
    Bundan sonra her sene Evliya’nın doğum günü olan 25 Martta bir anma toplantısı ve ruhuna mevlid okunmasını teklif ediyorum .
    Kişi ve kurumlara duyurulur!

Yorum bırakın